Siddhi Sanskrit dilinde üstün-mucizevi yetenekler anlamına gelir ve bunların ortaya çıkışı kişinin evrensel potansiyelini gerçekleştirmesinin işareti sayılır. Bu tanım tasavvufta İnsan-ı Kamil, yani bizim boyutumuzda ilmi hakikati temsil eden Muhammedi hakikate işaret eder.
İnsan, 99 esma temsilinde sayısız özelliklerden oluşmuş yapıdır. İnsan-ı Kamil ise tüm bu özellikleri dilediği anda, dilediği düzey ve formda hiç birinin kaydı altında kalmadan ortaya koyabilendir. İnsan-ı Kamil/ Kozmik bilinç/ hakikat-i Muhammediye olarak kullandığımız tanımlar aynı şeydir. Evren dediğimiz yapı ise bu bilincin tüm özelliklerinin ortaya çıktığı bedendir. Buna bağlı olarak İnsan ve beden ilişkisi Kozmik bilinç-Evren ilişkisinin mikro düzeyde yaşanır halidir.*
Tüm öğretiler bu ilişkiyi anlatır ve ilmin hakikatini yaşamanın çeşitli yollarını tarif eder. Bu tarifin amacı kişiyi öze döndürmekken, bu gün gelinen noktada fazlasıyla bölünmüş bilgiler, konulan kutsal uzak hedefler, kutsal veya dünyevi ayrımlarıyla kişinin bakışı var oluş amacının tam tersi yönde dışa doğru yönelmiştir.
Dışarı dönen yönelişin içe orijinal yönüne nasıl çevirileceği Kur’an vesilesiyle bildirilen La ilahe İllaAllah gerçeği ve hadisler yoluyla bildirilen tesbihatta saklıdır. Subhanallah, Elhamdulillah, La ilahe illallah, Allahuekber gerçeği kişiyi birimselliğinden kendim dediği tüm hallerden sıfırlamaya dönük çalışır.
Bu dörtlüyü namazlar arkasından veya tek başına tesbihat olarak “SubhanAllâhi, velHamdu Lillâhi, ve lâ ilâhe illAllâhu, vAllâhu Ekber… Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ Billâhil ‘Aliyyil Azıym” şeklinde kullanırız.
SUBHANALLÂH: Allâh Subhan’dır ve Allah sistemde, varlıkta, gözün gördüğü veya göremediği tüm boyutlarda olanlarla kayıtlanmaktan münezzehtir.
ELHAMDU LİLLÂH: Sistemde mutlak değerlendirme ( Hamd ) Allâh’a aittir.
LÂ İLÂHE İLLALLÂH: İlahlar (Bir benliği kimliği varmış gibi görünen, aslı ilim olup somuta indirgense dahi gerçekliği olmayan Şey’ ler) yoktur.
“Allâh” dan başka başka vücud, müsemma ( isimlendirilmiş ) yoktur..
ALLÂHU EKBER: Allâh Ekber’dir; kendinden zuhur edenler tarafından algılanıp değerlendirilemeyen, sıfat-zuhur ile de sınırlanıp kayıtlanamayacak büyüklük sahibidir.
Bu evrensel anahtarı değerlendirmek herkes için kolaylaşmış olmasa da, hatta herkes aynı öğretiden, aynı derinlikle, aynı boyuttan kendini değerlendirmese de içsel derinliğini beden ve ilişkiler aracılığıyla elde eder. Bu yüzden anahtara giden yoldaki günlük tavırlardan bahsetmek istiyorum .
*Özür dilerim *AF oluyorum *Teşekkür ederim *Seni seviyorum
Bu dörtlü de kendi boyutunun anahtarıdır. Bazen kullanmaya imtina ettiğimiz bazen de anlamını boşaltıp kolayca harcadığımız değerlerdir.
İster yukardaki derin gerçeklik olan dörtlü anahtara yönelin, araştırıp zikredin, ister bu yazdığım günlük formlarını hal edinin her ikisi de Evrensel özün açığa çıkışını daraltan birimselliğinizden – kendinizden bağımsızlaşmaya hizmet eder.
*Özür dilerim: Küçülten değil tam tersi büyüten bir tavır ve mekanizmadır. Birçok getirisi yanı sıra en önemlisi insana aciziyetini hatırlatır, haddini bildirir. Sistem haddini bileni otomatik olarak derinlikte büyütür. Ayrıca yaşamsal karşılığı yaşanan olay her neyse o da şifalanır.
*Af oluyorum: Affetmek veya edilmek olarak kullansak da orijinali Af olmaktır. Anlamı “Kendim olarak bu işte ortaya koyduğum biçimle kayıtlandım ‘’ fark edişi ve itirafıdır. Ardından zan halinden çıkarak o şey her neyse gereği olan doğasını yaşamasına yön ve izin vermektir.
*Teşekkür ederim: Karşıdakini ve onun üzerinden kendini ( bahis konusu şeyi bilinci ve elleriyle kendisi oluşturduğu için) takdir etmektir. Takdir kudretin tezahür biçimlerindendir. Şükür kelimesi ise kapsayıcı biçimde hakkıyla değerlendirmektir. O zaman teşekkür etmek ‘’Durduğum yer itibariyle şahit oldum, gereğince gördüm kapsadım ve hakkıyla değerlendiriyorum ‘’ deme halidir. Şahit olunan şey tıpkı oyunlardaki gibi kendini yeniden başlatır ve her yeni başlangıç ikilikle 2 ile olur. Yani artış şahitlikle, şükürle teknik gerçeklik şeklinde doğal olarak gelir.
*Seni Seviyorum: Yaşamın can alıcı kısa yolu, herkesin isterim deyip de geldiğinde kabul edip alamadığı, ya da isteme yollarında kaybolduğu bir şey sevgi. Aranılan ya da anlaşılmaya çalışılan sıfır noktasının tezahürü Sevgi.
Zikir gibi kelime yollu söylenerek, salat gibi davranış yollu hallenerek, inşaa yollu eylemlerle ortaya çıkarılabilen, aslına yakınlaşılamayan şey Sevgi.
Sevgi; söylem, yöneliş veya eylemden biri yoluyla açığa çıkabilir. Seni seviyorum demek de o şeyi zamansız, mekansız, suretsiz olarak her boyutuna şahidim anlaşmasıdır, itirafı ya da kolaylaşmış başlangıcıdır.
Sevgide tanım, suret, zaman, mekan, kelime, ayrılık ve bölme yoktur tıpkı sıfır noktası gibi. Sıfırda ne yapı ne ikilik nede bilgi var. Sıfırın tezahürü sevgide asla bölücü olan tanımlar ve kelimeyle tarif edilemez.
Bu dörtlüye ihtiyaç doğduğu anda, kendinden bunu esirgemeden, anlamını içselleştirmiş haliyle kullanmak anahtara giden yolu kolaylaştırır, nasipse birimsellik düşer ve Evrensel öz/İnsan-ı Kamil ortaya çıkar. Onun o sayısız özellikleri ise siddhiler (keramet ve üstün yetenekler ) formunda değil, kendi sayısız özelliklerinden her birini tezahür ettiren insan formunda açığa çıkar. Böylelikle kendini; ellerinden su fışkırtma kerametiyle ya da parmak şıklatmayla havada üzüm salkımı oluşturarak değil, evreninde insan suretinde görünenlerde, onların orijinal hallerinde, ilim ve tefekkürlerinde seyreder.
Beden boyutunda günlük olan formları, İnsan-ı Kamil hizmetinde ise tesbihattakilerin gerçeği hakkıyla ve hazmıyla nasip olsun.
Fatma Alkaya Gönülkırmaz
Bu yazı YogaKioo Dergi için yazılmış ve dergide yayınlanmıştır.
Dergiye abone olmak için : YogaKioo Dergi